Bir varmış, bir yokmuş vaktin birinde, bir Kervancı varmış, bu adam çok zenginmiş. Yoldan geçerken bakmış bir yaşlı adam elinde bir kalem bir şey yazıyormuş. Adama ne yaptığını sormuş. Adam : Ben sır kâtibiyim, kimin kızı varsa doğan erkeklere yazıyorum, demiş. Kervancı merak edip, acaba benim kızımı kime yazdın diye sormuş. Sır kâtibi: -“Senin kızını şu köydeki sığırcının doğacak oluna yazdım “ demiş. Kervancı: -Sen nasıl benim kızımı fakir birinin oğluna verirsin. Ben şimdi gider bu işi bozarım demiş. Kervancı, sığırcının evini bulmuş, Kapıyı çalıp,” bu gece beni misafir eder misiniz”, diye sormuş. Sığırcı kabul etmiş. Kervancı gece kalkıp kadının boğazını sıkıp öldürmüş, geri yerine yatmış. Sığırcı sabah kalktığında bakmış ki karısı ölmüş. Kervancıyı uyandırmış: Kervancı kardeş, bizim kadın ölmüş, sen yoluna git, ben karımı gömmeye demiş. Kervancı, mezarın yerini öğrenmiş gitmiş. Günün birinde yolu buraya düşmüş. Kervanla geçerken, kervan ürkmüş. Adamlarına kervanın niye ürktüğünü sormuş. Adamlar bakmışlar ki bir mezarın ağzı açık bir bebek içinde duruyor. Kervancı gidip bakmış, bir de ne görsün kendisinin kendisinin öldürdüğü kadın çürümemiş ve çocuk olmuş. Adamlarına çocuğu bir çuvalın içine koyup ilerdeki değirmenin suyunun içine atmalarını söylemiş, Değirmenciler çuvalla bir şey geldiğini görünce çuvalı tutup almışlar. Bakmışlar ki bir bebek. Değirmenci “ ben bu çocuğu hayır için büyüteceğim “ demiş, çocuk büyümüş ama çocuğa bir isim vermemişler. Bir çuvalın için de bulduğu için ona “Çuval” diye çağırmaya başlamışlar. Kervancı uzun yıllar sonra bu değirmene uğramış. Bakmış herkes bir çocuğa “Çuval” diye hitap ediyor. Sebebini sormuş. Değirmenci olanları anlatmış. Kervancı artık diretmekten vazgeçmiş, gel seni kızımla evlendireceğim, diyerek iki genci evlendirmiş. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.